Arama
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Kimya
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Kimya
Kimya sözcüğünün hem (Eski Mısır dilinde "kara" ya da "Kara
Ülke") sözcüğünden türediği sanılmaktadır. Bir başka sav da khemeia
(Eski Yunanca khyma: "metal dökümü) sözcüğünden türediğidir. Kimyanın
kökenleri felsefe, simya, metalürji ve tıp gibi çok çeşitli alanlara dayanır. Ama kimya ancak 17. yüzyılda mekanikçi felsefenin kurulmasıyla ayrı bir bilim olarak ortaya çıkmıştır.
Mezopotamyalılar, Çinliler, Mısırlılar ve Yunanlılar
çok eski çağlardan beri bitkilerden boyarmadde elde etmeyi, dokumaları
boyamayı, deri sepilemeyi, üzümden şarap, arpadan bira hazırlamayı,
sabun üretimini, cam kaplar yapmayı biliyorlardı. Eski çağlarda kimya
sanatsal bir üretimdi. Daha sonra Antik Çağın deneyciliği, Yunan doğa
felsefesi, Rönesans simyası, tıp kimyası gelişti. 18. yüzyılda kuramsal ve uygulamalı kimya, 19. yüzyılda organoteknik ve fizikokimya, 20. yüzyılda ise radyokimya, biyokimya ve kuvantum kimyası gibi yeni dallar ortaya çıktı.
Ünlü kimya tarihçisi Hermann Kopp, İS 300- 1600 arasını, soy (asal) olmayan metalleri soy metallere dönüştürecek filozof taşının ve insan ömrünü sonsuzlaştıracak yaşam iksirinin arandığı simya çağı; 1600- 1700 arasını ilaçların hazırlandığı iyatrokimya (tıp kimyası) çağı; 1700- 1800
arasını, yanma sürecinin araştırıldığı filojiston kimyası çağı; bundan
sonraki dönemi ise nicel kimya çağı olarak adlandırmıştır. 16- 18. yüzyıllar arasındaki dönem yeniçağ kimyası olarak da tanımlanır.
Kimyanın kökeninin, yaklaşık olarak Hıristiyanlık çağının başlarında Mısır'ın İskenderiye kentinde biçimlenmeye başladığı kabul edilir. Eski Mısır'ın metalürji, boya ve cam
yapımı gibi üretim zanaatları ile eski Yunan felsefesi İskenderiye'de
bir araya gelerek kaynaşmış ve İS 400'lerde uygulamalı kimya bilgisi
gelişmeye başlamıştır. Justus von Liebig'e
göre simyacılar önemli aygıt ve yöntemler bulmuşlar, sülfürik asit,
hidroklorik asit, nitrik asit, amonyak, alkaliler, sayısız metal
bileşikleri, şarap ruhu (alkol), eter, fosfor ve Berlin mavisi gibi çok
çeşitli maddeleri kullanmışlardır.
Hıristiyanlığın ilk
yüzyılında Yahudi Maria olarak bilinen bir kadın simyacı çeşitli türde
fırınlar, ısıtma ve damıtma düzenekleri geliştirmiş, simyacı Kleopatra
ise altın yapımı konusunda bir kitap yazmıştır. Maria'nın buluşu olan
su banyosu günümüzde de "benmari" adı altında kullanılmaktadır. 350- 420 arasında İskenderiye'de yaşayan Zosimos, simya öğretisinin en önemli temsilcisidir ve 28 ciltlik bir simya ansiklopedisi yazmıştır.
Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu'nda, daha sonra da İslam ülkelerinde kimya tekniğinde büyük ilerlemeler olmuş ve Aristoteles'in
bütün maddelerin sonuçta dört öğeden (toprak, su, hava, ateş) oluştuğu
ve bunların birbirine dönüştüğü biçimindeki kuramı İskenderiyeli ve
daha sonra da Cabir, İbn Hayyan, Ebubekir el-Razi ve İbn Sina gibi Arap simyacılar tarafından geliştirilmiştir.
İbn Sina özellikle dönüşümle ilgilenmiş ve el-Fennü'l-Harmis
nün Tabiiyat adlı kitabının mineralojiyle ilgili bölümünde mineralleri
taşlar, ateşte eriyen maddeler, kükürtler ve tuzlar olarak dört gruba
ayırmıştır. İbn Sina madde ve biçimin bir birlik olduğunu, doğa
olaylarının açıklanmasında doğaüstü ve maddesel olmayan güçlerin
etkisinin olmadığını söylemiş, kuramsal düşünceyi ve kavram üretmeyi
öne çıkarmıştır.
Rönesans
döneminde geçmiş yılların getirdiği kimya bilgisinin birikimiyle, tıp
ve kimyasal üretim alanlarında uygulamalı kimya ortaya çıktı. Bu
dönemde eczacılıkta inorganik tedavi maddelerinin kimyasal yöntemlerle
elde edilmesine "kemiatri" (kimyasal tedavi) adı verildi. Kemiatrinin
kimya temeline dayalı ilaç üretimi biçimindeki pratik amacının yanı
sıra, hastalıklar ve madde alışverişi olaylarının kimyasal yorumu gibi
kuramsal bir amacı da vardı. Bu kuramsal amaçla ilgili yönelime
iyatrokimya denir. Günümüzde kemiatrinin karşılığı farmasötik kimya ve
kuramsal biyokimyadır. İyatrokimyanın öncüsü olan İsviçreli hekim Paracelsus'a ( 1493- 1541)
göre tuz, kükürt ve cıva, var olan bütün cisimlerin temel yapıtaşı olan
beden, can ve ruhun karşılığıydı. Bu üçlü arasında denge bozulduğunda
hastalık başlıyordu. Paracelsus midenin bir kimya laboratuvan olduğunu,
özsuların yoğunlaşmasıyla hastalıkların ortaya çıktığını ve bu durumun
ilaçla giderilebileceğini savundu ve farmakolojide kimyasal maddelerden
yararlanılması yolunda çaba harcadı.
Johann Baptist van Helmontx(1580-1644) ve Johann Rudolph Glauber
(1604-68), Rönesans kimyasının temsilcileridir. Suyun temel element
olduğuna inanan van Helmont'un en önemli çalışmaları çeşitli süreçlerle
gaz üretimini ilk kez açıkça gerçekleştirmesi ve deneylerinde teraziyi
kullanarak kimyasal çalışmalara nicel özellik kazandır-masıdır.
Glauber'in en büyük başarısı ise, yemeklik tuzu sülfürik asitle
parçalayarak tuz asidi (hidroklorik asit) ve sodyum sülfat elde
etmesidir. Sodyum sülfat dekahidrat günümüzde de onun adıyla Glauber
tuzu olarak bilinir. Glauber ayrıca ilk kez metallerin tuz asidi içinde
çözünmesiyle metal klorürlerin oluşacağını gösterdi. Simya 16. ve 17. yüzyıllarda
Avrupa'da derebeyi saraylarında giderek yayıldı ve bu durum, bilimsel
kimya gelişene ve elementlerin birbirine dönüştüğü inancının sarsılmaya
başlamasına değin sürdü.
17. yüzyılda kimyanın sanat ya da bilim
olup olmadığı çok tartışıldı. Bu yüzyılda, çağdaş anlatımla, uygulamalı
ve kuramsal kimya ayırımı vardı. Kemiatri, metalürji kimyası,
madencilik ve demircilik kimyası uygulamalı kimyanın içinde yer
alıyordu.
Kuramsal kimya ise betimlenebilen "tüm doğa bilimleri"
anlamına gelen physica'nın içindeydi. Yeniçağdaki oluşum deneyimden
(experientia) deneye {experimentum) doğru oldu ve deneyin doğa
araştırmasındaki bilimsel önemi kabul edildi. Kimya zamanla simyadan
ayrıldı ve eski çağlarıngizemli görüşlerinden uygulamalı kimyaya
geçildi. Eski kimyada madde ve bileşikler yalnızca beklenen son ürün
açısından önemliydi. Çeşitli reçeteler ise beklenen sonuca götüren bir
araçtı. Eski düşünce ve bilgilerin doğruluk ya da yanlışlıklarının
denetlenmesi ancak kimyasal tepkimelerin gözlenmesi ve tepkime
sürecinin incelenmesiyle olanaklıydı.
Mekanikçi felsefe ile kimyanın etkileşimine en iyi örnek Robert Boyle'un çalışması oldu. ingiliz bilim adamı Robert Böyle 1661'de
yayımladığı The Sceptical Chymist (Kuşkucu Kimyacı) adlı yapıtıyla
Aristotelesçi görüşleri çürüttü. Böyle, kimyasal elementleri maddenin
parçalanmayan yapıtaşları olarak açıkça tanımladı, ilk kez kimyasal
bileşikler ile basit karışımlar arasında ayrım yaptı, kimyasal
birleşmelerde özelliklerin tümüyle değiştiğini, basit karışımlarda ise
böyle değişimlerin olmadığını söyledi; gazlar üzerinde yürüttüğü
deneylerde gazların basıncı ile hacimleri arasındaki bağıntıyı
belirleyen yasayı buldu ve ilk kez elementlerin ve bileşiklerin doğru
tanımını yaptı. Böyle ayrıca havanın yanma olaylarındaki rolünü
keşfetti ve havanın tartılabilir bir madde olduğunu söyledi.
Ülke") sözcüğünden türediği sanılmaktadır. Bir başka sav da khemeia
(Eski Yunanca khyma: "metal dökümü) sözcüğünden türediğidir. Kimyanın
kökenleri felsefe, simya, metalürji ve tıp gibi çok çeşitli alanlara dayanır. Ama kimya ancak 17. yüzyılda mekanikçi felsefenin kurulmasıyla ayrı bir bilim olarak ortaya çıkmıştır.
Mezopotamyalılar, Çinliler, Mısırlılar ve Yunanlılar
çok eski çağlardan beri bitkilerden boyarmadde elde etmeyi, dokumaları
boyamayı, deri sepilemeyi, üzümden şarap, arpadan bira hazırlamayı,
sabun üretimini, cam kaplar yapmayı biliyorlardı. Eski çağlarda kimya
sanatsal bir üretimdi. Daha sonra Antik Çağın deneyciliği, Yunan doğa
felsefesi, Rönesans simyası, tıp kimyası gelişti. 18. yüzyılda kuramsal ve uygulamalı kimya, 19. yüzyılda organoteknik ve fizikokimya, 20. yüzyılda ise radyokimya, biyokimya ve kuvantum kimyası gibi yeni dallar ortaya çıktı.
Ünlü kimya tarihçisi Hermann Kopp, İS 300- 1600 arasını, soy (asal) olmayan metalleri soy metallere dönüştürecek filozof taşının ve insan ömrünü sonsuzlaştıracak yaşam iksirinin arandığı simya çağı; 1600- 1700 arasını ilaçların hazırlandığı iyatrokimya (tıp kimyası) çağı; 1700- 1800
arasını, yanma sürecinin araştırıldığı filojiston kimyası çağı; bundan
sonraki dönemi ise nicel kimya çağı olarak adlandırmıştır. 16- 18. yüzyıllar arasındaki dönem yeniçağ kimyası olarak da tanımlanır.
Kimyanın kökeninin, yaklaşık olarak Hıristiyanlık çağının başlarında Mısır'ın İskenderiye kentinde biçimlenmeye başladığı kabul edilir. Eski Mısır'ın metalürji, boya ve cam
yapımı gibi üretim zanaatları ile eski Yunan felsefesi İskenderiye'de
bir araya gelerek kaynaşmış ve İS 400'lerde uygulamalı kimya bilgisi
gelişmeye başlamıştır. Justus von Liebig'e
göre simyacılar önemli aygıt ve yöntemler bulmuşlar, sülfürik asit,
hidroklorik asit, nitrik asit, amonyak, alkaliler, sayısız metal
bileşikleri, şarap ruhu (alkol), eter, fosfor ve Berlin mavisi gibi çok
çeşitli maddeleri kullanmışlardır.
Hıristiyanlığın ilk
yüzyılında Yahudi Maria olarak bilinen bir kadın simyacı çeşitli türde
fırınlar, ısıtma ve damıtma düzenekleri geliştirmiş, simyacı Kleopatra
ise altın yapımı konusunda bir kitap yazmıştır. Maria'nın buluşu olan
su banyosu günümüzde de "benmari" adı altında kullanılmaktadır. 350- 420 arasında İskenderiye'de yaşayan Zosimos, simya öğretisinin en önemli temsilcisidir ve 28 ciltlik bir simya ansiklopedisi yazmıştır.
Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu'nda, daha sonra da İslam ülkelerinde kimya tekniğinde büyük ilerlemeler olmuş ve Aristoteles'in
bütün maddelerin sonuçta dört öğeden (toprak, su, hava, ateş) oluştuğu
ve bunların birbirine dönüştüğü biçimindeki kuramı İskenderiyeli ve
daha sonra da Cabir, İbn Hayyan, Ebubekir el-Razi ve İbn Sina gibi Arap simyacılar tarafından geliştirilmiştir.
İbn Sina özellikle dönüşümle ilgilenmiş ve el-Fennü'l-Harmis
nün Tabiiyat adlı kitabının mineralojiyle ilgili bölümünde mineralleri
taşlar, ateşte eriyen maddeler, kükürtler ve tuzlar olarak dört gruba
ayırmıştır. İbn Sina madde ve biçimin bir birlik olduğunu, doğa
olaylarının açıklanmasında doğaüstü ve maddesel olmayan güçlerin
etkisinin olmadığını söylemiş, kuramsal düşünceyi ve kavram üretmeyi
öne çıkarmıştır.
Rönesans
döneminde geçmiş yılların getirdiği kimya bilgisinin birikimiyle, tıp
ve kimyasal üretim alanlarında uygulamalı kimya ortaya çıktı. Bu
dönemde eczacılıkta inorganik tedavi maddelerinin kimyasal yöntemlerle
elde edilmesine "kemiatri" (kimyasal tedavi) adı verildi. Kemiatrinin
kimya temeline dayalı ilaç üretimi biçimindeki pratik amacının yanı
sıra, hastalıklar ve madde alışverişi olaylarının kimyasal yorumu gibi
kuramsal bir amacı da vardı. Bu kuramsal amaçla ilgili yönelime
iyatrokimya denir. Günümüzde kemiatrinin karşılığı farmasötik kimya ve
kuramsal biyokimyadır. İyatrokimyanın öncüsü olan İsviçreli hekim Paracelsus'a ( 1493- 1541)
göre tuz, kükürt ve cıva, var olan bütün cisimlerin temel yapıtaşı olan
beden, can ve ruhun karşılığıydı. Bu üçlü arasında denge bozulduğunda
hastalık başlıyordu. Paracelsus midenin bir kimya laboratuvan olduğunu,
özsuların yoğunlaşmasıyla hastalıkların ortaya çıktığını ve bu durumun
ilaçla giderilebileceğini savundu ve farmakolojide kimyasal maddelerden
yararlanılması yolunda çaba harcadı.
Johann Baptist van Helmontx(1580-1644) ve Johann Rudolph Glauber
(1604-68), Rönesans kimyasının temsilcileridir. Suyun temel element
olduğuna inanan van Helmont'un en önemli çalışmaları çeşitli süreçlerle
gaz üretimini ilk kez açıkça gerçekleştirmesi ve deneylerinde teraziyi
kullanarak kimyasal çalışmalara nicel özellik kazandır-masıdır.
Glauber'in en büyük başarısı ise, yemeklik tuzu sülfürik asitle
parçalayarak tuz asidi (hidroklorik asit) ve sodyum sülfat elde
etmesidir. Sodyum sülfat dekahidrat günümüzde de onun adıyla Glauber
tuzu olarak bilinir. Glauber ayrıca ilk kez metallerin tuz asidi içinde
çözünmesiyle metal klorürlerin oluşacağını gösterdi. Simya 16. ve 17. yüzyıllarda
Avrupa'da derebeyi saraylarında giderek yayıldı ve bu durum, bilimsel
kimya gelişene ve elementlerin birbirine dönüştüğü inancının sarsılmaya
başlamasına değin sürdü.
17. yüzyılda kimyanın sanat ya da bilim
olup olmadığı çok tartışıldı. Bu yüzyılda, çağdaş anlatımla, uygulamalı
ve kuramsal kimya ayırımı vardı. Kemiatri, metalürji kimyası,
madencilik ve demircilik kimyası uygulamalı kimyanın içinde yer
alıyordu.
Kuramsal kimya ise betimlenebilen "tüm doğa bilimleri"
anlamına gelen physica'nın içindeydi. Yeniçağdaki oluşum deneyimden
(experientia) deneye {experimentum) doğru oldu ve deneyin doğa
araştırmasındaki bilimsel önemi kabul edildi. Kimya zamanla simyadan
ayrıldı ve eski çağlarıngizemli görüşlerinden uygulamalı kimyaya
geçildi. Eski kimyada madde ve bileşikler yalnızca beklenen son ürün
açısından önemliydi. Çeşitli reçeteler ise beklenen sonuca götüren bir
araçtı. Eski düşünce ve bilgilerin doğruluk ya da yanlışlıklarının
denetlenmesi ancak kimyasal tepkimelerin gözlenmesi ve tepkime
sürecinin incelenmesiyle olanaklıydı.
Mekanikçi felsefe ile kimyanın etkileşimine en iyi örnek Robert Boyle'un çalışması oldu. ingiliz bilim adamı Robert Böyle 1661'de
yayımladığı The Sceptical Chymist (Kuşkucu Kimyacı) adlı yapıtıyla
Aristotelesçi görüşleri çürüttü. Böyle, kimyasal elementleri maddenin
parçalanmayan yapıtaşları olarak açıkça tanımladı, ilk kez kimyasal
bileşikler ile basit karışımlar arasında ayrım yaptı, kimyasal
birleşmelerde özelliklerin tümüyle değiştiğini, basit karışımlarda ise
böyle değişimlerin olmadığını söyledi; gazlar üzerinde yürüttüğü
deneylerde gazların basıncı ile hacimleri arasındaki bağıntıyı
belirleyen yasayı buldu ve ilk kez elementlerin ve bileşiklerin doğru
tanımını yaptı. Böyle ayrıca havanın yanma olaylarındaki rolünü
keşfetti ve havanın tartılabilir bir madde olduğunu söyledi.
xXTipiXx- Admin
- Mesaj Sayısı : 52
Yaş : 31
Nerden : istnbul
Kayıt tarihi : 06/08/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/8)
Geri: Kimya
ii gidion güzel olmuş
Arslan Bey- Administrator
- Mesaj Sayısı : 825
Kayıt tarihi : 25/07/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/200)
Geri: Kimya
ii gidiyoda yarısı yok :D
beyazkurt- Admin
- Mesaj Sayısı : 198
Kayıt tarihi : 26/07/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/10)
Arslan Bey- Administrator
- Mesaj Sayısı : 825
Kayıt tarihi : 25/07/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/200)
Geri: Kimya
nasıl yarısı yok abi adam gibi oku şunu anlarsın
xXTipiXx- Admin
- Mesaj Sayısı : 52
Yaş : 31
Nerden : istnbul
Kayıt tarihi : 06/08/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/8)
Geri: Kimya
tugber artı rep istemion sen istersen kendin alion yarışmalardan
Arslan Bey- Administrator
- Mesaj Sayısı : 825
Kayıt tarihi : 25/07/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/200)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Şub. 08, 2009 9:37 pm tarafından Arslan Bey
» Erzurumspor için en karanlık gün
Paz Şub. 08, 2009 5:39 pm tarafından Arslan Bey
» KoMiK AşK SöZLeRi
Cuma Şub. 06, 2009 11:59 am tarafından Arslan Bey
» 50 kontr ödüllü yarışmamız
Cuma Şub. 06, 2009 11:58 am tarafından Arslan Bey
» ..DostLuk..
Perş. Şub. 05, 2009 5:51 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört
Perş. Şub. 05, 2009 5:24 pm tarafından Arslan Bey
» İleri Sayım
Perş. Şub. 05, 2009 5:23 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört-4 Duvar
Perş. Şub. 05, 2009 5:22 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört-Sesimi Duymuyor Musun
Ptsi Kas. 17, 2008 10:58 pm tarafından RedLeon
» Seksendört Biyografi
Ptsi Kas. 17, 2008 10:57 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Son Mektup
Ptsi Kas. 17, 2008 10:56 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Affet
Ptsi Kas. 17, 2008 10:56 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-K.G.B.
Ptsi Kas. 17, 2008 10:55 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Ölürüm Hasretinle
Ptsi Kas. 17, 2008 10:54 pm tarafından RedLeon
» herkeze selam
Paz Kas. 16, 2008 12:35 pm tarafından Arslan Bey
» Online Tv İzle (sorun giderildi)
Cuma Kas. 14, 2008 5:59 pm tarafından Arslan Bey
» nalet olsun içimdeki insan sevgisine
Cuma Kas. 14, 2008 5:58 pm tarafından Arslan Bey
» İLGİNÇ
Cuma Kas. 14, 2008 5:57 pm tarafından Arslan Bey
» Mehmet Ali Ağca:
Cuma Kas. 14, 2008 5:56 pm tarafından Arslan Bey
» Mehmet Ağar:
Cuma Kas. 14, 2008 5:55 pm tarafından Arslan Bey