Arama
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
İstiklâl âbidesi ve hikayesi
1 sayfadaki 1 sayfası
İstiklâl âbidesi ve hikayesi
On asra yakın bir süre boyunca İslam’ın merkezîliğini üstlenmiş Anadolu, tarihini parlak zaferler ve fetihlerle süslemiştir. İnsanlara saadet götüren büyük medeniyetler burada inşa edilmiştir. 1920’li yıllar Anadolu için özel bir öneme sahiptir. Zira büyük medeniyet Osmanlı’nın inkırazı gerçekleşmiş, tek dişi kalmış canavar bütün gücüyle bu mübarek toprakları istilâ hevesine kapılmıştır. Diğer birçok İslam ülkesi de aynı müstevli gücün cenderesi altında mücadele vermektedir. Anadolu istiklâl mücadelesini kendi evlatları verecektir. Başka çıkış yolu yoktur.
Sevr Anlaşması’yla Anadolu parsellenmiş, dört bir yandan işgale uğramıştır. İzmir’i işgal eden müstevliler, bununla yetinmeyerek Ankara’ya doğru ilerlemiş ve Büyük Millet Meclisi hükümet merkezini doğuya nakletmeyi tartışmaktadır. Tablo gerçek anlamıyla bir yok oluş tablosudur. Anadolu, gecenin koyu karanlığında, bütün ümitleri tükenmiş, küçük bir ziyaya muhtaç bir haldedir.
“Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...”
Şair denince akla ferdî mülahazalarını, duygularını terennüm eden insan gelir. Sanatı sanat için icra eder. Bir toplumun, bir cemiyetin derdiyle dertlenen, şiiri davasının hizmetine veren şair, kendini aşmış şairdir. Hatta bazen şiirleriyle bir milletin yeniden hayat bulmasına, tükenmiş ümitlerin yeniden neşvünemasına bile vesile olur. Tıpkı Mehmet Akif gibi...
İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını, savaşın kaybedilmesi durumunda İslam’ın da paymâl edileceğini anlatmıştır.
Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ye’se kapılmışlardır.
Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin Dergahı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Maârif Vekaleti (Eğitim Bakanlığı) bu hususta bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak sanatkâra para ödülü verilecektir. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen idrak seviyesinde ve istenen belâgatta işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk akla gelen Mehmet Akif’ti. Fakat para karşılığında hislerini haykırmayı uygun bulmadığı için yarışmaya katılmamıştı. Ancak arzulanan şiir bulunamayınca, zamanın Maârif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını "Matlûb şiiri vücuda getirmenin maksadın husûlü için son çare olduğunu" ifade etti. "Memleketi bu müessir telkin ve tehlic vasıtasından mahrum bırakmamasını" rica etti.
Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel muharrik güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Kısa bir zaman zarfında yazılan İstiklâl Marşı güftesi Meclis’in 12 Mart 1921 tarihli toplantısında resmen "Milli Marş" olarak kabul edildi. Akif’in şiirinin Milli Marş kabul edildiği Meclis toplantısının zabıtlarını arşivlerden araştıran Alemdar Yalçın toplantıyı şöyle anlatır:
“Maârif Nâzırı Hamdullah Suphi Bey, en çok Akif Bey’in şiirini beğendiğini söyleyerek okumaya başlar. Şiirin birinci bölümünün birinci mısrası şiddetli alkışlarla kesilmiştir. Bu mısra bilindiği gibi:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.” şeklindedir. Mebuslar bir de ikinci bölümün sonunda yani:
"Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl"
mısrasından sonra alkışlamışlardır. Ayrıca marşın beşinci kıtasındaki;
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."
mısralarının sonunda alkışlamışlardır. Görüldüğü gibi Meclis’te İstiklâl fikri kutsal bir heyecan olarak yaşamaktadır. Marşın İstiklâl fikriyle alakalı bölümlerinin daha çok heyecan meydana getirmesinin sebebi budur. Nitekim altıncı kıtanın sonundaki:
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı"
mısrasından sonra yedinci kıtada:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?" mısrasında Hamdullah Suphi Bey’in okuması alkışlarla kesilmiştir.
Yedinci kıtanın Meclis’in o andaki havasını, samimi heyecanını nasıl yükselttiğini göstermek için son iki mısrasını buraya alalım:
"Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ." (İnşaallah sadâları)”
Meclis İstiklâl Marşı’nı bir yemin ve bir ahit heyecanı ile dinlemiş ve tasdik etmiştir. Marş ayakta ve alkışlar eşliğinde okunurken, Celal Bayar’ın ifadesiyle Mehmet Akif, bu tezahüratı hiç üzerine almamış, bir kenarda başı önüne eğik vaziyette durmuş ve kalmıştır. Marşı tamamlandıktan sonra Abdülgafur Efendi toplu dua ettirir. Marşın alkışlarla kesilen yerlerine dikkat edildiğinde birinci Meclis üyeleri; vatan, mukaddesat, istiklâl gibi mefhumlara büyük bir heyecanla alkış tutmuşlardır.
Akif, ödül olarak belirlenen parayı fakir ve muhtaçlara yardım amacıyla kurulmuş bir vakfa hibe etmiştir.
Başka ülke marşları ya devlet başkanlarına, krallarına övgüler yağdırmakta, ya da kendi milletlerini göklere çıkarmaktadır. Fakat İstiklâl Marşı, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin uğruna mücadele verdiği mukaddes değerleri yüceltmiş, bütün Müslümanlara vâdedilmiş günlerin geleceğini müjdelemiştir.
Rahmetli Ayhan Songar hocanın bir yazısında naklettiği anekdot, İstiklâl abidesinin yazılış amacını bütün samimiyeti ortaya ile koymaktadır.
Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklâl Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
"Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın."
Sevr Anlaşması’yla Anadolu parsellenmiş, dört bir yandan işgale uğramıştır. İzmir’i işgal eden müstevliler, bununla yetinmeyerek Ankara’ya doğru ilerlemiş ve Büyük Millet Meclisi hükümet merkezini doğuya nakletmeyi tartışmaktadır. Tablo gerçek anlamıyla bir yok oluş tablosudur. Anadolu, gecenin koyu karanlığında, bütün ümitleri tükenmiş, küçük bir ziyaya muhtaç bir haldedir.
“Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...”
Şair denince akla ferdî mülahazalarını, duygularını terennüm eden insan gelir. Sanatı sanat için icra eder. Bir toplumun, bir cemiyetin derdiyle dertlenen, şiiri davasının hizmetine veren şair, kendini aşmış şairdir. Hatta bazen şiirleriyle bir milletin yeniden hayat bulmasına, tükenmiş ümitlerin yeniden neşvünemasına bile vesile olur. Tıpkı Mehmet Akif gibi...
İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını, savaşın kaybedilmesi durumunda İslam’ın da paymâl edileceğini anlatmıştır.
Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ye’se kapılmışlardır.
Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin Dergahı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Maârif Vekaleti (Eğitim Bakanlığı) bu hususta bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak sanatkâra para ödülü verilecektir. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen idrak seviyesinde ve istenen belâgatta işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk akla gelen Mehmet Akif’ti. Fakat para karşılığında hislerini haykırmayı uygun bulmadığı için yarışmaya katılmamıştı. Ancak arzulanan şiir bulunamayınca, zamanın Maârif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını "Matlûb şiiri vücuda getirmenin maksadın husûlü için son çare olduğunu" ifade etti. "Memleketi bu müessir telkin ve tehlic vasıtasından mahrum bırakmamasını" rica etti.
Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel muharrik güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Kısa bir zaman zarfında yazılan İstiklâl Marşı güftesi Meclis’in 12 Mart 1921 tarihli toplantısında resmen "Milli Marş" olarak kabul edildi. Akif’in şiirinin Milli Marş kabul edildiği Meclis toplantısının zabıtlarını arşivlerden araştıran Alemdar Yalçın toplantıyı şöyle anlatır:
“Maârif Nâzırı Hamdullah Suphi Bey, en çok Akif Bey’in şiirini beğendiğini söyleyerek okumaya başlar. Şiirin birinci bölümünün birinci mısrası şiddetli alkışlarla kesilmiştir. Bu mısra bilindiği gibi:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.” şeklindedir. Mebuslar bir de ikinci bölümün sonunda yani:
"Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl"
mısrasından sonra alkışlamışlardır. Ayrıca marşın beşinci kıtasındaki;
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."
mısralarının sonunda alkışlamışlardır. Görüldüğü gibi Meclis’te İstiklâl fikri kutsal bir heyecan olarak yaşamaktadır. Marşın İstiklâl fikriyle alakalı bölümlerinin daha çok heyecan meydana getirmesinin sebebi budur. Nitekim altıncı kıtanın sonundaki:
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı"
mısrasından sonra yedinci kıtada:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?" mısrasında Hamdullah Suphi Bey’in okuması alkışlarla kesilmiştir.
Yedinci kıtanın Meclis’in o andaki havasını, samimi heyecanını nasıl yükselttiğini göstermek için son iki mısrasını buraya alalım:
"Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ." (İnşaallah sadâları)”
Meclis İstiklâl Marşı’nı bir yemin ve bir ahit heyecanı ile dinlemiş ve tasdik etmiştir. Marş ayakta ve alkışlar eşliğinde okunurken, Celal Bayar’ın ifadesiyle Mehmet Akif, bu tezahüratı hiç üzerine almamış, bir kenarda başı önüne eğik vaziyette durmuş ve kalmıştır. Marşı tamamlandıktan sonra Abdülgafur Efendi toplu dua ettirir. Marşın alkışlarla kesilen yerlerine dikkat edildiğinde birinci Meclis üyeleri; vatan, mukaddesat, istiklâl gibi mefhumlara büyük bir heyecanla alkış tutmuşlardır.
Akif, ödül olarak belirlenen parayı fakir ve muhtaçlara yardım amacıyla kurulmuş bir vakfa hibe etmiştir.
Başka ülke marşları ya devlet başkanlarına, krallarına övgüler yağdırmakta, ya da kendi milletlerini göklere çıkarmaktadır. Fakat İstiklâl Marşı, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin uğruna mücadele verdiği mukaddes değerleri yüceltmiş, bütün Müslümanlara vâdedilmiş günlerin geleceğini müjdelemiştir.
Rahmetli Ayhan Songar hocanın bir yazısında naklettiği anekdot, İstiklâl abidesinin yazılış amacını bütün samimiyeti ortaya ile koymaktadır.
Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklâl Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
"Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın."
Arslan Bey- Administrator
- Mesaj Sayısı : 825
Kayıt tarihi : 25/07/08
Karakter Sayfası
Rep Puanı:
(200/200)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Şub. 08, 2009 9:37 pm tarafından Arslan Bey
» Erzurumspor için en karanlık gün
Paz Şub. 08, 2009 5:39 pm tarafından Arslan Bey
» KoMiK AşK SöZLeRi
Cuma Şub. 06, 2009 11:59 am tarafından Arslan Bey
» 50 kontr ödüllü yarışmamız
Cuma Şub. 06, 2009 11:58 am tarafından Arslan Bey
» ..DostLuk..
Perş. Şub. 05, 2009 5:51 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört
Perş. Şub. 05, 2009 5:24 pm tarafından Arslan Bey
» İleri Sayım
Perş. Şub. 05, 2009 5:23 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört-4 Duvar
Perş. Şub. 05, 2009 5:22 pm tarafından Arslan Bey
» Seksendört-Sesimi Duymuyor Musun
Ptsi Kas. 17, 2008 10:58 pm tarafından RedLeon
» Seksendört Biyografi
Ptsi Kas. 17, 2008 10:57 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Son Mektup
Ptsi Kas. 17, 2008 10:56 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Affet
Ptsi Kas. 17, 2008 10:56 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-K.G.B.
Ptsi Kas. 17, 2008 10:55 pm tarafından RedLeon
» Seksendört-Ölürüm Hasretinle
Ptsi Kas. 17, 2008 10:54 pm tarafından RedLeon
» herkeze selam
Paz Kas. 16, 2008 12:35 pm tarafından Arslan Bey
» Online Tv İzle (sorun giderildi)
Cuma Kas. 14, 2008 5:59 pm tarafından Arslan Bey
» nalet olsun içimdeki insan sevgisine
Cuma Kas. 14, 2008 5:58 pm tarafından Arslan Bey
» İLGİNÇ
Cuma Kas. 14, 2008 5:57 pm tarafından Arslan Bey
» Mehmet Ali Ağca:
Cuma Kas. 14, 2008 5:56 pm tarafından Arslan Bey
» Mehmet Ağar:
Cuma Kas. 14, 2008 5:55 pm tarafından Arslan Bey